18 Ocak 2014
Bir zaman tünelinin içine
girmiş gibiyim..
Sona yaklaşmışım, bir kaç adım kalmış..
Şanslıyım ki sonu ışık..Her
karanlığın bir sonu vardır ya hani..Iste beni içine hapseden zamanın da bir
sonu var..Son adımlarımı atıyorum, farkındayım..En acısı belki de son adımlar,
canımı en çok acıtanlar..
Yaklaşıyorum, yaklaştıkça
korkuyorum..
Yüzleşmek belki de beni
korkutan..
Korkularımla, kendimle, geride
kalanların geride kalmışlıklarıyla, yokluklarıyla yüzleşmek..
Farkındayım, "yeni ben"i tanımak korkusu
bu içimdeki..
Ben kimim?
En çok sevdiğim, BEN olduğum
yer neresi mesela?
Nasıl gidilir oraya?
Gitmek mi daha çok mutlu eder
beni?
Yoksa kök salıp kalmak mı?
Gidersem dönüp arkama bakar
mıyım hiç?
Kalırsam aklım kalır mi gitmediğim
diyarlarda, uzaklarda?
...
...
Uyumayı mı daha çok severim
ben yoksa uyurken kaçırdığımı düşündüğüm hayatı mı?
Uyuyup unuttuğunu sanmak mıdır kolay olan, yoksa gücünü toplayıp yeni bir güne, yeni umutlarla başlamak mı?
Uyuyup unuttuğunu sanmak mıdır kolay olan, yoksa gücünü toplayıp yeni bir güne, yeni umutlarla başlamak mı?
Sevdiklerimle olmak mıdır en güzeli
yoksa kendi sesimi duyabilmek mi?
Sokaklarında bağıra çağıra şarkı söyleyemediğim bir şehirde özgür müyüm ben?
Yoksa özgürlük hiç bilmediğim diyarlarda mı?
Hangisi daha güzel?
Hiç gitmediğim yerlere uçabilmek
mi?
Yoksa hatıraların, yaşanmışlıkların büyüsü mü?
"..Büyüsü" mü dedim?
Sahi var mıdır büyü denen şey?
Rüzgârın saçımı karıştırdığı kışı mı severim ben, her doğan güne güneşle uyanmayı mı?
Çok mu zordur insanın kendini anlaması?
Anladıklarını anlamlandırması..
Bu kadar mı zordur?
...
...
Rutinin düzeni midir güzel
olan?
Bilinmezliğin merakı mı?
....
....
Bu sabah aynaya baktım..
Uzun bir aradan sonra, uzun uzun baktım..
17 yaşındaki halim geldi aklıma..
Yüz hatları daha oturmamış küçük bir
kız çocuğu..Hayal kurmayı daha çok seven, deli dolu.Kanı deli akan..Tam bir Polyanna..
Saclarım yine uzundu, yüzümde
yine hep o belirgin tebessüm, alnımdaki doğum izi..
Her şey aynı sayılır..
Gecen yıllar dışında..
22 yaşında bir kız olarak baktım
bugün aynaya..
Baktığım yüz aynı yüz. Yüz hatları
daha çok oturmuş, gülümsediğinde dudak kenarı çizgileri belli olan..Kaşını çattığında
ortaya çıkan alın kırışıklıkları. Ciddi bir şey konuşur veya düşünürken kaşımı çattığımı varsayarsak, son 5 senede ciddileşmiş olmalıyım..Ciddi kararlar, ciddi konuşmalar, ciddi yol ayrımları..
Ve ben..
Kurulan hayallerin önündeki
tek engelin Hayat olduğunu öğrenmişim bir kere..
Ve hayatın öyle göründüğü gibi toz pembe olmadığını..
Hayatımın kontrolünün yüzde yüz
elimde olmadığını da tabi..
Her kurduğu bağın insanda bir
iz bıraktığını..
Her şeyin bir gün geçeceğini..
Zamanın gücüne karsı cok da fazla direnemeyeceğimizi...
Hayatın içindeki değişkenlerin
hayatımızı bir anda nasıl da değiştirebileceğini..
Bu ve bunun gibi 17 yaşımda farkında
olmadığım onca şey..
Tam "Büyümüşüm, hem de çok büyümüşüm" diyorum ki, fark ediyorum ki küçüğüm daha, 22 nedir ki 40ların, 50, 60, 70lerin yanında..
Benim için büyümek "anne" olmak
demek olduğundan olsa gerek, aynada gördüğüm kız çocuğunun kucağında bir bebek düşünüyorum..
Olmuyor, yerine oturmuyor..
Bence her kız çocuğu anne olduğunda "kadın" olur..
Bir hayatın sorumluluğunu taşımaya
başladığı o anda..
Belki de bundandır erkeklerin
hayat boyu çocuk kalmaları..
Iste o an anlıyorum ki..
Daha küçüğüm, daha çok yolum
var..
Tıpkı Minik Serçe'nin de dediği
gibi..
“Küçüğüm, daha çok küçüğüm..
Bu yüzden bütün hatalarım.
Övünmem bu yüzden, bu yüzden kendimi özel, önemli zannetmem.
Küçüğüm daha çok küçüğüm bu yüzden bütün saçmalamam.
Yenilmem bu yüzden, bu yüzden kendime hala güvensizliğim.
Ne kadar az yol almışım, ne kadar az yolun başındaymışım meğer..."
Övünmem bu yüzden, bu yüzden kendimi özel, önemli zannetmem.
Küçüğüm daha çok küçüğüm bu yüzden bütün saçmalamam.
Yenilmem bu yüzden, bu yüzden kendime hala güvensizliğim.
Ne kadar az yol almışım, ne kadar az yolun başındaymışım meğer..."