26 Ocak 2014 Pazar

Ne Kadar Az Yolun Başındaymışım Meğer...


18 Ocak 2014
Bir zaman tünelinin içine girmiş gibiyim..
Sona yaklaşmışım, bir kaç adım kalmış..
Şanslıyım ki sonu ışık..Her karanlığın bir sonu vardır ya hani..Iste beni içine hapseden zamanın da bir sonu var..Son adımlarımı atıyorum, farkındayım..En acısı belki de son adımlar, canımı en çok acıtanlar..
Yaklaşıyorum, yaklaştıkça korkuyorum..
Yüzleşmek belki de beni korkutan..
Korkularımla, kendimle, geride kalanların geride kalmışlıklarıyla, yokluklarıyla yüzleşmek..
Farkındayım, "yeni ben"i tanımak korkusu bu içimdeki..
Ben kimim?
En çok sevdiğim, BEN olduğum yer neresi mesela?
Nasıl gidilir oraya?
Gitmek mi daha çok mutlu eder beni?
Yoksa kök salıp kalmak mı?
Gidersem dönüp arkama bakar mıyım hiç?
Kalırsam aklım kalır mi gitmediğim diyarlarda, uzaklarda?
...
Uyumayı mı daha çok severim ben yoksa uyurken kaçırdığımı düşündüğüm hayatı mı?
Uyuyup unuttuğunu sanmak mıdır kolay olan, yoksa gücünü toplayıp yeni bir güne, yeni umutlarla başlamak mı?
Sevdiklerimle olmak mıdır en güzeli yoksa kendi sesimi duyabilmek mi?
Sokaklarında bağıra çağıra şarkı söyleyemediğim bir şehirde özgür müyüm ben?
Yoksa özgürlük hiç bilmediğim diyarlarda mı?
Hangisi daha güzel?
Hiç gitmediğim yerlere uçabilmek mi?
Yoksa hatıraların, yaşanmışlıkların büyüsü mü?
"..Büyüsü" mü dedim?
Sahi var mıdır büyü denen şey?
Rüzgârın saçımı karıştırdığı kışı mı severim ben, her doğan güne güneşle uyanmayı mı?
Çok mu zordur insanın kendini anlaması?
Anladıklarını anlamlandırması..
Bu kadar mı zordur?
...
Rutinin düzeni midir güzel olan?
Bilinmezliğin merakı mı?
....
Bu sabah aynaya baktım..
Uzun bir aradan sonra, uzun uzun baktım..
17 yaşındaki halim geldi aklıma..
Yüz hatları daha oturmamış küçük bir kız çocuğu..Hayal kurmayı daha çok seven, deli dolu.Kanı deli akan..Tam bir Polyanna..
Saclarım yine uzundu, yüzümde yine hep o belirgin tebessüm, alnımdaki doğum izi..
Her şey aynı sayılır..
Gecen yıllar dışında..
22 yaşında bir kız olarak baktım bugün aynaya..
Baktığım yüz aynı yüz. Yüz hatları daha çok oturmuş, gülümsediğinde dudak kenarı çizgileri belli olan..Kaşını çattığında ortaya çıkan alın kırışıklıkları. Ciddi bir şey konuşur veya düşünürken kaşımı çattığımı varsayarsak, son 5 senede ciddileşmiş olmalıyım..Ciddi kararlar, ciddi konuşmalar, ciddi yol ayrımları..
Ve ben..
Kurulan hayallerin önündeki tek engelin Hayat olduğunu öğrenmişim bir kere..
Ve hayatın öyle göründüğü gibi  toz pembe olmadığını..
Hayatımın kontrolünün yüzde yüz elimde olmadığını da tabi..
Her kurduğu bağın insanda bir iz bıraktığını..
Her şeyin bir gün geçeceğini..
Zamanın gücüne karsı cok da fazla direnemeyeceğimizi...
Hayatın içindeki değişkenlerin hayatımızı bir anda nasıl da değiştirebileceğini..
Bu ve bunun gibi 17 yaşımda farkında olmadığım onca şey..
Tam "Büyümüşüm, hem de çok büyümüşüm" diyorum ki,  fark ediyorum ki küçüğüm daha, 22 nedir ki 40ların, 50, 60, 70lerin yanında..
Benim için büyümek "anne" olmak demek olduğundan olsa gerek, aynada gördüğüm kız çocuğunun kucağında bir bebek düşünüyorum..
Olmuyor, yerine oturmuyor..
Bence her kız çocuğu anne olduğunda "kadın" olur..
Bir hayatın sorumluluğunu taşımaya başladığı o anda..
Belki de bundandır erkeklerin hayat boyu çocuk kalmaları..
Iste o an anlıyorum ki..
Daha küçüğüm, daha çok yolum var..
Tıpkı Minik Serçe'nin de dediği gibi..
“Küçüğüm, daha çok küçüğüm..
Bu yüzden bütün hatalarım. 
Övünmem bu yüzden, bu yüzden kendimi özel, önemli zannetmem.
Küçüğüm daha çok küçüğüm bu yüzden bütün saçmalamam. 
Yenilmem bu yüzden, bu yüzden kendime hala güvensizliğim. 
Ne kadar az yol almışım, ne kadar az yolun başındaymışım meğer..."

3 Eylül 2013 Salı

İyiki Doğdun Yumurcak!




Aylardan Aralık olmalı..Aralık 2010..
Yemekhanede buluşuyoruz Işıl'la..Yemek yemek için sabırsızlanıyorum..Neyse ki çok bekletmiyor Işıl görünüyor uzaktan..
"Ohh, hadi koşup sıraya girelim hemen" diyorum..
Midem kazınıyor açlıktan..
Yemekhanedeki uzun yemek kuyruğuna girerken aramızda geçen o kısacık konuşmanın hayatımızı değiştireceğini o sırada bilemiyorum tabî..
"Bir arkadaşım da bizimle yiyecek eğer sana da uyarsa?"
"Tabi canım neden olmasın.."
Uzaktan bir kız yaklaşıyor masamıza doğru..Saçları omuzlarında..Boyu benim kadar olsa gerek..Yüzünde hafif bir tebessüm..
Kibarca "Merhaba" diyerek oturuyor yanımıza..
İşte o gün benim için "Işıl'ın arkadaşı" olan o kız, bir anda Yumurcağım oluveriyor..
Bir anda bana "Bu akşam bizde kal istersen, çok geç oldu" diyen kız oluyor o kız..
Tanışmamızın üstünden bir ay bile geçmeden, uyumadan önce saatlerce konuştuğum kız oluyor..
En huzursuz, en kötü zamanlarında bile yanında rahatça uyuyabildiğim tek insan oluyor..
Kimi zaman dizine yatıp saçımı okşayan, ben üzüldüğümde bana şarkılar söyleyip beni bebekler gibi uyutan, güldüğümde benimle kahkahalara boğulan, yastıklarla toz savaşı yaptığım, gecenin yarısında sadece beraber fondü yiyebilmek için 40 dakikalık yol gittiğim, 1.5 yıldır aynı odayı ama en önemlisi 3 yıldır aynı hayatı paylaştığım kız oluveriyor işte bu kız..
Her an yanında olamasam bile, kimi zaman günlerce konuşamasam bile, her an için aklımda, kalbimde ve dilimde olan nadir insanlardan, miniklerimden biri oluveriyor bu kız..

Çoğu zaman beraber uykusuz kaldığım, kimi zaman beraber uyuduğum, aynı şeyleri yüzlerce kere konuşmamıza rağmen her konuşmamızda sanki ilk defa konuşur gibi keyif aldığım, yanında iştahımın iki kat arttığı ve en iştahsız halimde bile yanında iki kişilik yemek yiyebildiğim, sesini duyduğumda canlandığım, gözüm kapalı inandığım, dünyalar kadar çok sevdiğim ve hep yanına koştuğum bu kız oluyor bir anda "o kız"..
Ve biliyorum ki,
Aradan yıllar geçtiğinde, hep beraber oturacağız bir şöminenin başına..Elimizde birer kadeh şarap belki..Ve biliyorum, o gün de bugün güldüğümüz gibi beraber güleceğiz..Hep birlikte ağlayacağız..Dayanılması en zor durumlara bugüne kadar olduğu gibi hep beraber dayanacağız..O zaman da beraber yüzleşeceğiz gerçeklerle..Beraber büyüyeceğiz, beraber öğreneceğiz..
Ve en önemlisi, dünyanın neresinde olursak olalım, şu minik kalplerimiz yine hep beraber atacak..Birbirimiz için..
Seni çok seviyorum Yumurcağım benim..
Bazı duygular anlatılamaz ya hani..Tıpkı bazı insanlar gibi..



İyiki varsın Bambin'im benim! 
O tertemiz kalbin, bebek yüzün hep gülsün! Gözlerinden sevgi fışkırsın sen güldüğünde, bir dokunuşunla iyileştir insanları hep, sesin huzur vermeye yetsin, kokun hep "sizin evin" kokusu olsun, pamuk saçların hep mis koksun ve sen hep olduğun gibi kal miniğim! 
Al bakalım sana azıcık minik repliği: 
"Laaaaan gelinlik" 
"Ama biliyo musun benim valla bu amfide dersim var"
"Miniğim ama sende neden bu kadar çok düğmeli bir şey giyiyorsun!"
"Kardeşim nerde benim?
Aslıgül:Yalnız şu sağlam parça!
Doruk:Ne dedin sen?
"Süpriiz! Yoldayım okula geliyorum, çabuk hazırlan, Hangar'a fondü yemeye gidiyoruz.."
"Şeyy biz bir fondü, yanına da bir nutella ekmek alabilir miyiz acaba?"
"Fragman çıkmış koş koş.."
"Ruhum yerinden çıktı aynı mysu'daki gibi"
"Kapa burnunu kapa, tozlar geldi"
"Ben 7'ye gidiyorum çabuk müziği aç!"
"Ya Kübraaaa! Sen hep böyle yapıyosun amaaa!"
"Sen hala Güneş Dondurma'sı yemedin dimi?"
"Miniğim, ağzıma bi sürü yemek tıkmak istiyorum"
"Çabuk tık ağzına!"
"Başkaları yemek yerken kendim yemiş kadar mutlu oluyorum"
"Oluuuuuuuum"
"Aaaa miniğim! Kübra'nın çantasında AEO yazıyor!!!"
"Mi-ni-ğiiim!!"
"Herşeye hakkın var!"
"Alo TeknoSA mı? Şeyy benim bilgisayarım çalışmıyor da..hmm öyle mi, aaa gerçekten kafasına baltayla mı vuruyorsunuz? Tabi ben hemen söyliyim, çok teşekkürler!"
"Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli"
"Ben birazdan gidip bir CinKek alıcam"
"Gelirken bir rulo tartaklasana"
"Aferin bir yıldızı hakettin!"
"Dur, hemen bi dua edicem"
"Ama bişey dicem...."
"Miniğim sakın korkma Nefely'leri karşılayıp onlara Çengelköy salatalığı yedirdim, çok iyi yapmışım dimi?"
"I am comiiiingggg"
"Ben kesin senin yaninda doğurcam..Herşey senin yanında başıma geliyor"
"Miniğim ama zıplatmaa yaaaaa...yavaaaaaş!"
Ama bişey dicem? 95 yaşında da minik olabilir miyiz acaba lütfen??? !! 



Evden Uzakta Gecen 1 Yıl I.

                                                                                                                                        25 Ağustos 2013
Ben cok sevdigim bu muzikten ilham alarak yazdım, siz de bunu dinleyerek okuyun istedim..Tıklayınız!
Her sabaha daha bir büyümüş uyanıyorum sanki..
Geçen zaman m
ı beni büyüten, yoksa aslında günden güne çok da değişmeyip, geri dönüp baktığımda, kendimi tamamiyle bambaşka bir hayatın içinde bambaşka bir Kübra olarak bulmak mı, bilmiyorum..
1 yıl demişken, ekrandaki tarihe takılıyor gözüm..
Bugün 25 Ağustos 2013..
Evden uzakta geçen tam bir sene..
Evet bir sene bitmi
ş hatta bir de üstüne iki gün geçmiş..
"Zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor" derler ya hani büyükler, işte artık bende çocuk halimle "büyük" olarak adlandırdığım, o büyüklerden biri oluveriyorum bir yılda..
Belki henüz büyümedim tam..Belki hala cok sevdigim Sezen Aksu'nun da soyledigi gibi, 
"Kücügüm, daha cok kücügüm.." ve belki bu yüzden bütün hatalarım..
 Ama biliyorum ki"Büyüyünce ne olacaksın?" denilen o yaşa geldim artık..
Aslında günden güne değişen çok da şey olmamasına rağmen:
Ben bir yıl daha büyümüşüm, annem ve babamın saçına belki birer tel daha ak düşmüş, dedemin görüp geçirdiği 81 senenin üzerine bir yıl daha eklenmiş, babaannem bizi her zaman beklediği camın önünden ayrılıp son nefesini vermis, anneannem bir kere daha kutlamış doğum gününü..Tam toplu doğum günü fotoğrafı çekilecekken bir kere daha telaşlanmış "Çocuklar durun bari bir ruj süreyeyim" diye..Kardeşim ergenlikten gençliğe bir adım daha atmış..16 Yaşının ergenliğini geride bırakıp üniversite s
ınavına hazırlanan 17sinde, yakışıklı bir genç olmuş..Ve üstelik daha sık traş olması gereken yaşa gelmiş nihayet..
Kendi hayatımı yaşarken ben, sevdiklerimin hayatının 1 yılını kaçırmışım..En güzel gülüşlerini, topluca kutladığımız doğum günlerini, bayramların ilk gün coşkusunu, en yakın arkadaşlarımın en sıkıntılı ve kimi zaman en mutlu günlerini..
Sevdiklerimle yaşayabileceğim dopdolu bir yılı kaçırmışım..
Evet ama tüm bunları kaçırırken, kendimi yakalamışım..
Şimdiye kadar hic yapmadığım tek şeyi yapmışım belki de.."Sadece kendi için yasamak" denir ya hani..Evet ben sadece kendim için yaşamışım..Bir yandan omuzlarıma binen sorumluluğun verdiği olgunluk duygusu, bir yandan ise sınırsız bir özgürlükle..
20 Yaşıma kadar, annem ve babam çalıştığından olsa gerek, her ne kadar bir çok insandan daha çok sorumluluk alarak büyümüş olsam da,ev için alışveriş yapmanın ne demek olduğunu çok da bildiğim söylenemezdi..Evet, kimi zaman benim de evin ihtiyaçlarını bildiğim ve karşıladığım olurdu..Ama hiç bir zaman aksam buzdolabın
ı açtığımda, dolapta süt olmadığını gördüğüm olmamıştır mesela..Evet, bizim evde hep süt vardır..Hic bir zaman çamaşırları makinaya attığımda, evde çamaşır deterjanının olmadığı da olmamıştır..Cünkü bu ve bunun gibi ihtiyaçları annem bilir ve her zaman evde çamaşır deterjanı da vardır..Bir misafirin gelmesi durumunda ne ikram edilecegine de hic karışmamışımdır ben..Çünkü eğer zaman varsa mutlaka bir şeyler hazırlanır, hic olmadı hazır alınır..Sonuçta her halükârda misafirlere ikram edilecek bir menü vardır..Hic bir zaman aksam eve geldiğimde evin boş olduğu olmamıştır..Hep bilirim ki, ya annem, ya babam, ya da kardeşim uyuyordur odalarında..Ve bilirim, kapıyı sessizce açmalıyım ki uyanmasınlar..Ve genelde de geç geldiğimden, hep dikkatliyimdir bu konuda..
Eger dışardaysam, her akşam babam arar saat 9 civarı..Bir rutine bağladığımız "Günün nasıl geçti?" konuşmasının ardından, eğer onu sabah öpmeden çıktıysam evden "Bu sabah beni öpmeden gittin" sitemini duyarım mutlaka..Eve çok geç geldiğimde, salonda suratı asık bir şekilde yine babam bekler beni..Ben ise yanlış bir şey yaptığını bilen küçük çocuklar gibi, hiç birsey olmamış gibi, koca bir "Iyi geceeler öpücügü" kondururum yanağına..
Bir hafta anneannemlere gitmesem dedem arar "Kübra adresini ver de mektup yazayım" diyerek sitem eder cogu zaman..Anneannem ise en sevdiği yemekleri hazırlar yurtta kalan torununa..
Peki arkadaşlarım?
Miniklerimle ayn
ı odada kaldığımızdan, tüm hafta dip dibeyizdir..Hiç sıkılmadan ve çok da mutlu..
Kimi zaman yorgunluktan bitap düşmüş gireriz odaya, kimi zaman yastık savası yapıp kahkahalara boğuluruz ve çoğu zaman ise, yatağa kaçta girersek girelim en az 1 saat de yatakta sohbet ederiz..Haftaiçi beraber olduğumuz yetmiyormuş gibi, bir de hafta sonu kalmalarımız vardır..
Tabi bir de nargile keyfimiz..Tüm hafta kampüste olduğumdan, Cuma ve Cumartesi akşamı çıkmalarımız meşhurdur..En büyük keyiflerimizden biri ise, Istanbul eşliğinde nargile keyfi..
Ve işte Istanbul'daki hayatım boyle uzayıp gider..
Ben içinde mutlu oldugum, bu sevdigim hayatı bırakıp kacmışım..
Sevdiklerimden, sevdiğim hayattan koşarak uzaklaşmışım..
Bırakıp gitmişim demiyorum da kacmışım diyorum..
Bunun sanırım tek sebebi var..
Kalbiniz neredeyse eviniz orasıdır ama bir yandan da kalbiniz nerede ise orada zincirleriniz vardır..
Ben bu kaçışla kendimi yakalamışım..
Ben evimi terk etmemişim, ben sevdiklerimi bırakmamışım, ben kacarak sadece zincirlerimi kırmışım..

1 Temmuz 2013 Pazartesi

İyiki Varsın Birtanem !

Doğruyu söylemek gerekirse, hatırlamıyorum..
Sen doğduğunda 4.5 yaşında olduğumdan olsa gerek, ne annemlerin bir kardeşim olacağını söylediğini ne de senin doğumunu..Gözümün önünde birkaç sahne var..Gerçek mi, yoksa resimlerden kalan görüntüler mi, bilmiyorum..
Hastaneden çıkıp eve gelişine ait bir kaç kare, o kadar..
Sana dair gözümün önündeki ilk sahne, nefes almaya çalışan minicik bir beden..Öksürmekten mosmor olmuş..
Bir de anlatılanlar var tabi..Annemle babamın anlattığına göre, seni ilk geldiğinde çok kıskanmışım..Evdeki otoritemi kaybetme korkusuymuş sanırım benimki..Kontrolün elimde olmasını severim bilirsin, annem der ya hani hep "Sen öyle cadıydın ki, bizi parmağında oynatırdın" diye :)
Küçücük bedenini, minik aklımla bir tehdit olarak görmüş olsam gerek..Babam anlatır ya hep hani..Eve gelen misafirlerin hepsi seninle ilgilenince ilk zamanlar, alışmam zor olmuş..Hani seni çok kıskanıp yanağına küçücük bir tokat atarmışım, o zaman sen daha çok ağlarmışsın ya hani..E tabi sen ağlayınca, ben daha çok sinirlenirmişim..Aramızdaki bu soğuk savaş bir süre sürmüş..
Taa ki sen boğmaca olana kadar..
Senin daha 40 günlük bile olmamışken boğmaca olman değiştirmiş sanırım beni..Henüz 5 yaşında olmama rağmen, evimizdeki sessizlikten olsa gerek veya senin öksürük nöbetlerinden, korkmuşum..Ve ben işte taa o zamanlarda öğrenmişim en büyük korkuyu: Kaybetme Korkusunu !
Sana dair ilk net hatıralarım da burada başlıyor sanırım..Evimizdeki o minicik bebek, gece gündüz nefes alma savaşı veriyor kendi kendine..Ağlama nöbetlerini takip eden öksürük krizleri ve sonrası o minicik bedenin mosmor olup katılması..Annemin, babamın gözlerindeki korku ve endişe, en acısı da çaresizlik..Dedemin umutsuzluğu..Kapalı kapılar ardında fısıldaşarak konuşulan:
“Doktorlar umutsuz, bebek çok küçük olduğu için tedavisi çok zor diyorlar..Allah korusun ama…”
ile başlayan, devamı gelmeyen, devamını duymak istemediğim cümleler, duysam da ne anlama geleceğini bilemedeğim cümleler..
Aradan yıllar geçtikten sonra dedemin “Yasin ölecek sandım, hiç umudumuz yoktu” itirafı..
Evimizdeki oksijen tüpü, annemin babamın nöbetleşe uyuduğu geceler, odanın kapısında nefes alış verişini dinleyişim..
Ve 8 aylık korkunun ardından, iyileşişin..
Sen bize bir armağansın küçüğüm!
Anaokulundaki ilk haftanı hatırlıyor musun?
Nasıl korkuyordun babamı sınıfın penceresinde göremediğinde :)
Peki 4 yaşındayken annemin arabasının el frenini indirip kum yığınına girdiğini? 
Her araba yolculuğunda her saat başı önce senin sonra seni gören benim kusuşumuzu? 
Her okul çıkışında seni de okuldan almaya geldiğimi ve senin benim kucağıma atlayışını? 
Eve girdiğimizde bizi bekleyen Tania’nın en sevdiğimiz kurabiyelerini?
Tania’nın mutfağı bize bırakışını ve bizim beraber yaptığımız kekleri? 
Annemi yüzümüz gözümüz un içinde karşılayışımızı? 
Halamla babaannemi uyutup, bisikletleri camdan çıkarıp evden kaçtığımız zamanları? Didişmelerimizi? 
Her yaz yaptığımız Mangal Partisindeki oyunları, canlandırmaları?
Ben yaşadığımız her anı, en değerli hazinem olarak saklıyorum küçüğüm..Şunu bil ki, çocukluğumuzun en değerli hazineleri kalbimizde !

Ben büyüdüğümde ve artık gitme zamanı geldiğinde, her son gecemizde beraber uyuyup yaptığımız dedikoduları..
Konuşmadan bir bakışla birbirimizi anlayabilmemizi..
”Yasin hatırlıyor musun…” diye başlayan her cümlemi “Evet, hani…” diye tamamlayışını..
En zor, en kötü, en uykusuz zamanlarımda beni “Kübra geçecek merak etme hadi uyuyalım” diyerek uyutuşlarını..
Her kavgamızın ardından hiçbir şey olmamış gibi birbirimize dönüşümüzü..
Eve geç geldiğim zamanlarda bana gizlice kapıyı açışlarını..
Ne zaman başımı belaya soksam “ Yasin yandık..” dediğim anda beraber oturup işin içinden çıkma planları yapışımızı..
Arkadaşlarım geleceği zaman “Kübra ne yapayım? Kruvasan’a ne dersin?” deyip sadece beni değil büyük bir zevkle arkadaşlarımı da doyuruşunu..
Halini, tavrını, aklı başındalığını..
Aramızda 5 yaş olmasına rağmen verdiğin büyük adam tavsiyelerini..
Beni üzen insanlara kızışını..
Annem ve babamla her tartıştığımda, olayla hiç alakan olmadığı halde araya girip benim için kavga edişini..
Haksız olduğumda bile yanımda oluşunu..
Ben sinirden ağlarken yanıma gelip “Kübra ama bu sefer annemler haklı” demene rağmen, yanımda duruşunu hiç bozmayışını..
Beni kızıp kıracak herkese karşı koyduğun o görünmez kalkanı..
Kardeşimken abim oluşunu..
Kimi zaman da küçüklüğünü bilip abla tavsiyesi alan hallerini..
En çok bana güvenişini..
Annem olsun babam olsun, bir şeyi yapmanı söylediğinde  dinlediğin son sözün yine benim sözüm oluşunu..
Aldığımız kararları ilk ve en son birbirimize danışışımızı..
Uzak olduğumuz zamanlarda bile aramızdaki bağın hiç kopmayışını..
Her ne kadar kedi köpek gibi kavga ettiğimiz zamanlar olsa bile, yine aramızdaki o kırılmaz sevgiyi..
Sofradaki son lokmayı hep birbirimize bırakışımızı..
Ve en çok SENİ,
SEVİYORUM..
Şunu hiçbir zaman unutma ki küçüğüm, herşeyden önce, annemle babama en çok birbirimizi borçluyuz..
Bizi “Bir gün biz gideceğiz ve birbirinize kalan tek şey siz olacaksınız” diye yetiştiren anne babamıza sahip olduğumuz ve olacağımız her şeyi ama en çok "birbirimizi" borçluyuz..
Büyüyorsun…
Bu 17. Yaşının ilk günü..
Yıllar önce düştüğü ve kafasını vurduğu için ağlayan o minik kel çocuk, artık büyüdü..Gençliğinin ilk yıllarını yaşarken, kanın deli atarken şunu bilmeni istiyorum ki, sen benim için, sen annem ve babam için BİRTANESİN!
Hayat karşına hep iyi insanlar çıkarsın..Eminim ki sen hep “en doğru”sunu yaşayacaksın..Büyürken yanlışlar yaptığın da olacak..Ama en önemlisi, sen o yanlışlardan her zaman ders çıkarmayı öğreneceksin..Düştüğün zamanlar olacak, dizlerin olmayacak bu sefer kanayan, ama sen her seferinde daha güçlü kalkacaksın ayağa..Yanlış arkadaşların olacak belki, onlarla beraber hayatından insanları çıkarman gereken zamanların olduğunu öğreneceksin..Sevgiler de olacak, sana “en mutlu” ve “en kötü” zamanları yaşatan, bunun sonunda da kimsenin senden daha değerli olmadığını göreceksin..Kimi zaman kızacaksın, bana, anneme, babama..Daha sonra anlayacaksın ki, kimse seni annen gibi sevemez, kimse sana baban gibi sarılamaz ve kimse “kardeş” kadar yanında olamayaz..
Vazgeçmen gereken anlar olacak, hayatın her zaman istediğin gibi olamayacağını göreceksin..Ve belki de olmamasının daha hayırlı olduğunu..
Olacak olanın bir yol bulacağını ve olmayacak şeyleri zorlamanın gereksiz olduğunu..
Her şeyden önce kabullenmeyi öğreneceksin..
Hayatı ve sevdiklerini olduğu gibi kabullenmeyi..
Şunu sakın unutma küçüğüm, Annem ve Babam bize bir çocuğa bırakılması gereken en özel iki şey bırakmış..Biri birbirimiz, bir diğeri ise Temiz Bir Kalp..
Hiç değişme küçüğüm..
Nereye gidersen git, kimle olursan ol
Ama hep “KENDİN” ol.
Kimi kaybedersen kaybet, ama sakın KENDİNi kaybetme!
Hesap vermen gereken tek kişi her sabah aynaya baktığında gördüğün kişi olsun! 
Ve kendine hesap verebiliyosan, her gece rahat uyu sevdiğim! 
Seni Çok Seviyorum
Her Yaşın Gülümsemelerle Geçsin
Hayallerin İleride Yaşayacağın Hayatın Olsun !
İyiki Varsın !

Kübra  


5 Mayıs 2013 Pazar

Gitmek Gitmektir Sadece, Hepsi Bu !


Erasmus'a gideceğimin kesinleştiği ilk güne geri dönüyorum bir an için..İçimde sebebini bilemediğim bir korku..Belki de bilinmezlik korkusu..Beni neyin beklediğini bilemediğim bir hayatın korkusu..Bir yandan bırakıp gitme telaşı, bir yandan tek başına bir hayat kuracak olmanın heyecanı..Karmakarışık duygular..
Ağustos 2012
Yurt odamızdaki yatak sohbetleri..Heyecanıma heyecanıyla eşlik eden Miniklerim, korkularımı içimden söküp atan sesleri, benim için atan Minik kalpleri..
Yurt odamıza geri dönüyorum bir an için..Sabah saat 7.30 civarı..Aslıgül aşağıda, Çisot yanımda..Mışıl mışıl uyuyorlar..Bir an için bir sene sonraya gidiyorum, uyandığımda minikleri görememek duygusu telaşlandırıyor beni..Az sonra uyanacağız bir telaşla, kahvaltıya zamanımız kalırsa koşup sabah menemenimizi yiyeceğiz, sonra koştura koştura sınıflara..
Bir Çisot'a bakıyorum, bir Aslıgüle..
İçimdeki korku:
"Bir sene boyunca, üzüldüğümde de, sevindiğimde de, ağladığımda da sımsıkı sarıldığım miniklerim yanımda olamayacak..Sinirlendiğimde benimle birlikte sinirlenen, uyuyamadığımda benimle birlikte uykusuz kalan, kahkahalarıma kahkahalarıyla cevap veren, tek bir bakışımdan nasıl olduğumu anlayan, kimi zaman benimle sessizliği paylaşan miniklerim bir sene boyunca yanımda olamayacak.."
Bana her şeyin iyi olacağını söyleyip duran miniklerimin sesinde
hüzün..Saklıyorlar saklamasına ama sarılınca dolan gözlerinden biliyorum..
Ve dillerinde hep aynı şey:
"Sen yeni bir hayata gidiyorsun..Ama biz burada senin eksikliğinle aynı hayatı yaşayacağız.."
Korkuyorum..
Onlar da korkuyor, biliyorum..
Anneannem, babaannem ve dedem ile vedalaşma sahnemiz gözümün önüne geliyor..İçim korku dolu..İçim "ya döndüğümde....." diye başlayan, devamını getirmek istemediğim sorularla dolu..Cevabını bilmekten korktuğum sorular..


Gözlerim doluyor, boğazım düğümleniyor..Vedaları sevmiyorum..Onların da gözleri dolu dolu..Eminim aynı sorular onların da içine koca bir hüzün çöktürüyor..
"Ya ilk göz ağrımız, torunumuz döndüğünde burada olamazsam.."
Korkuyorum..
Onlar da korkuyor, biliyorum..
Arkadaşlarıma kocaman sarılışlarım düşüyor aklıma..Veda sarılışlarım..
1 yıl boyunca gülüşlerinde, üzüntülerinde, sıkıntılarında yanında olamayacağım arkadaşlarım..1 yılın sonunda değişen hayatlarımızı birbirimize anlatacağımız
arkadaşlarım..Yıllardır beraber, hep beraber kutladığımız doğum günlerinde yanlarında olamayacağım, yıllardır beraber kutladığımız Yeni Yılı beraber geçiremeyeceğim 
arkadaşlarım..



İçimdeki korku: "Ya en çok ihtiyaçları olduğunda yanlarında olamazsam?Ya en mutlu oldukları anlarında da en üzgün zamanlarında da

 yanlarında olamazsam..?"
Korkuyorum..Onlar da korkuyor, biliyorum..


                       

Ozan ile son sarılmamız aklımda..Birbirimize sözler vererek, kendimize iyi bakacağımızı söyleyerek, birbirimize son sarılışımız, iyi şanslar dileyişimiz ve ne olursa olsun birbirimize ihtiyacımız olduğunda bugüne kadar olduğu gibi hep yan yana olacağımızı söyleyişimiz..Sesim titriyor, boğazım düğümleniyor..Gözlerimi kaçırıyorum, ağlamak istemiyorum..
İçimdeki korku: "Ya döndüğümde sevdiğim Ozan gider de yerine tanımadığım bir Ozan gelirse? Ya bunca yıldır kurduğumuz yakınlığın arasına hayatlar, insanlar, mesafeler girerse..?"
Korkuyorum..
O da korkuyor, biliyorum..

 Annem ve babam ile son akşamımız..Bir yandan tüm hazırlıklarım tamamlama telaşı, bir yandan annem ile babamın kaygılı ama gururlu halleri..İçleri korkuyla dolu..Gözlerinden belli..Babamın "Çirkin Kızı", annemin "Çatal Karası" büyümüş de tek başına, her şeyle tek başına baş etmeye gidiyor..Bu annemle babamın ilk büyük sınavı..Nasıl bir evlat yetiştirdiklerini görmek için ilk ve en büyük sınavları belki de..
 Bir yandan bana duydukları güveni boşa çıkarmama sorumluluğu omuzlarımda, diğer yandan tek başıma ayakta durabileceğimi onlara gösterme arzusu..Tek istediğim benimle değil kendileriyle gurur duymaları.. Onlara nasıl bir evlat yetiştiklerini göstermenin tam zamanı..
İçimdeki korku:
"Ya onları hayal kırıklığına uğratırsam, ya tek başıma yapamayacak kadar zayıfsam..Ya tek başıma her şeyi halledemeyip pes edecek noktaya gelirsem?.."
Korkuyorum..

Onlar da korkuyor, biliyorum..      

Ve her yolculuk öncesi olduğu gibi kardeşimle beraber uyuduğumuz son gece, son yatak sohbetimiz..Benden küçük olmasına rağmen kimi zaman benden daha olgun, büyümüş de küçülmüş bilmişliğiyle, yumuşacık yüreğiyle benim sonsuz sevgilim..En çok beni dinleyen, en çok beni örnek alan erkek meleğim..İçimdeki korku:"Bir yıl daha büyüdüğünü kaçıracağım..Ya en çok bana ihtiyacı olduğu anda yanında olamazsam? Ya en güzel, en komik anılarını kaçırırsam..Ya en çok beni örnek alacağı yerde, ben orada olamazsam?"


İçimde bir dolu korku, içim buruk..Hiç bir zaman bu kadar zor olmamıştı bırakıp gitmek..
Şimdi gitmek zamanı..
Gitmek yenilmek değildir..Kazanmak da..
Gitmek, gitmektir işte. Hepsi bu!